Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Lideri Adnan Selçuk Mızraklı’nın hakkında “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla açılan davanın birinci duruşması görüldü. Mızraklı, Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya bulunduğu Kayseri Bünyan T 2 No’lu Cezaevi’nden Ses ve İmaj Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Mızraklı hakkında hazırlanan iddianamede, “HDP Diyarbakır Vilayet Örgütünde bir aktifliğe katılması, İran’da idam edilen Kürt aktivist Ramin Hossein Penahi için yaptığı Twitter paylaşımı, bir taziyeye katılması, HDP’ye dönük 9 Ekim operasyonuna ait yapılan açıklaya katılması, HDP’nin ‘Ortadoğu Krizi ve Demokratik Ulus Çözümü’ konferansına katılması ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in başlatmış olduğu açlık grevine 3 günlük açlık greviyle takviye vermesi” suçlama konusu yapıldı.
Öbür bir belgeden tutuklu olan ve yerine kayyım atanan Mızraklı, “Eğer hakikat yolcusuysanız, yanlışsız yaptığınıza inanıyorsanız, her formda bunu savunmak durumunuz vardır” dedi.
Mızraklı savunmasında, “Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi misyonu yaptığım nedeniyle dokunulmazlığımız kalktı ve hazırlanan fezlekeler davaya dönüştü. Şayet bir telaşınız, endişeniz varsa ona nazaran korkak davranırsınız. Bir telaşınız, endişeniz yoksa da cüretle de haklı olduğunuz işi yaparsınız ve günü, saati geldiğin de çıkar savunmasını yaparsınız. Artık bizim durumumuz biraz bu türlü şayet, bu hususta dertlerimiz olsaydı, milletvekilliğinden ayrılmazdım. Yarın öğlenden sonra da açılan Meclis’e vekil olarak faaliyete devam ederdim” sözlerini kullandı.
Mızraklı’nın savunmasından satır başları şöyle;
KOBANÊ NİÇİN OLDU?: 10 Ekim 2015 tarihinde bir patlama oldu ve Türkiye tarihinin en acı hadiselerinden bir tanesi yaşandı. 103 insan hayatını yitirdi. 5 yıl geçti üzerinden ve yargılama da sizlerin tabiri ile bir arpa uzunluğu yol alınmış değil. Hakikat ortaya çıkmadığı sürece, sorumlular ortaya çıkarılmadığı sürece de taziyeler tamamlanmamış olur. Bu acıyı anlamamak, yaşamamak mümkün değil. Sizin bulunduğunuz bina da birkaç gün evvel milletvekili, belediye lideri arkadaşlarımın dahil olduğu parti yöneticilerimiz 6 yıl sonra Kobanê soruşturması çerçevesinde uzun bir gözaltı ve gerisinde da akıllara sakinlik verecek suçlamalarla tutuklandı. Kobanê niçin oldu sorusuyla toplum önemli bir manada yüzleşmeden, Kobanê süreci niçin yaşandı? Demeden hakikat ortaya çıkmaz. O devir biriken gazın vanası büsbütün devletin elinde iken, o vanalar boşaltılmayıp, gazı alma çabasını göstermeyenler, 6-8 Ekim’den 20 gün sonra Peşmerge kafilesinin geçişini müsaade verdi, hepiniz hatırlarsınız. Bugün hepimiz bir tek Yasin Börü’nün ismini hatırlarız, rahmetle anarız fakat onun dışındaki canını yitirmiş insanların ismi bile hafızalardan silinmiştir. Hatta vakaların yaşandığı yerlerde hayatını yitirenler için yapılan soruşturmaların bile üzeri kapanmıştır, gereğince yapılmadığına şahit olacaksınız. Amerika 7 Ekim akşamı DAİŞ’i bombalarken, kargo uçaklarla yardım götürürken benim ülkem benimle yurttaşlık bağı olan devlet, kendi Kürt yurttaşlarının bu kadar birikmiş talebi varken, o sürece müdahale ederek, itimadı pekiştireceği bir iklimde göz nazaran göre; ‘birbirlerini yesinler’ hakim anlayışı nedeniyle çok büyük yaralara yol açtı. Sıkıntıya nasıl baktığımız, nasıl ele aldığımızdır. Bunu vicdan, fazilet, merhamet ölçüleriyle mi ele alacağız yoksa bazen siyasetin ya da ideolojinin körleştiren gözleriyle mi soruna bakacağız
BUNLARIN OLACAĞINI BİLEREK VAZİFEYE TALİP OLDUM: Pandemi sürecinde bir doktor olarak dayanak olabilecek bir durumda olabilirdim. Kayyım atanmasaydı, halk sıhhati temeliyle nasıl bir belediyecilik yaptığımıza Diyarbakır halkı görecekti. Artık bütün bunların hepsi olmamış ve SEGBİS ile bağlanmışım. Ben tutukluyum, 52 yaşındayım. Tüm bunların olabileceğini bilerek bu misyona talip oldum. Şayet hakikat yolcusuysanız, gerçek yaptığınıza inanıyorsanız her formda bunu savunmak durumunuz vardır
BU ACILARI TÜKETMİYORUZ: (1973 yılında Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin verdiği karar metninde bir örnek paylaşarak): Bakın Sıkıyönetim Mahkemesi’nin kararında, ‘Türk ırkının saf pak vasıflarını taşıdıkları halde Kürtçülük ideolojisi ile asi bir kitle haline sokulmak istenilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkının bölücü ve ayırıcı ceyranlardan korunması planı Türkiye Cumhuriyeti’nin ülke ve millet bütünlüğüyle yakından ilgili önemli bir safhada bulunmaktadır.’ Yani bu Türk ırkının pak ve saf vasıflarının ötesinde olarak tanım ediyor. Yeniden tıpkı mahkemenin 15 Mayıs 1972’deki öteki bir kararında; Kürt diye belirtilen farklı bir ırk ve azınlık yoktur. Tarihi sebeplerle lisanları farklılaşmış soydaşlarımız vardır. Artık sizler bunu dinleyince, yani olur mu diyorsunuz. Cumhurbaşkanımız da söylüyor. Artık eskisi üzere probleme bakmıyoruz; Kürt de vardır. Vardır da varlık olarak ne kadar bir varlığın kendisini tanım etmesi gerekir. Buna ait tahlili kim yapacak siyaset kurumu yapacak. Şayet siyaset kurumu 40 yıllık bir acı yaşanırken, bu acıya yüzünü dönüp, tekrar tıpkı Ağustos böceği müzikleri üzere birebir şeyleri söylemeye devam ederse, bu acıları tüketmiyoruz. Tüketmediğimiz acılarda her geçen gün sırtımıza çok daha büyük bagajlarla geri dönüyor
BÜYÜK HOŞLUK HALKLARIN KAYNAŞMASIDIR: Bu sorunun kolektif bir tahlil gerektirdiğini tarafların tatmin olduğu, ikna olduğu, ziyanlar varsa tazmin edildiği bir tahlil modeline ortaya koymadan 100 yıllık bir olay olan bu durumdan bu ülkenin kurtulması mümkün değildir. Bir yandan dünyanın en hoş ülkesinde olduğumuzu söyleyeceğiz, bu ülkenin hoşlukları yalnızca doğal hoşlukları değil. Daha evvel büyük hoşluk olarak tanım edilecek şey halklar ortasındaki kaynaşmadır. Yani Türkler-Kürtlerin yoğurtla pekmez üzere birbirinin içine girdiğini ve siz isteseniz de ayıramayacağınız bu durumu kalkıpta bir grup bölücü yaklaşımlarla çözme yada çözümsüzlüğü tetiklemenin de kimseye yarar getirmediği, son periyotta hükümet siyasetleriyle da giderek, açığa çıktı. Artık hatırlarsınız seçim periyotlarında ‘Kendi kürdüm diyenler Kürdistan’a gitsinler’ diye laflar duyduk, biz bu ülkede. Kürtler bu coğrafyanın asli ögesidir. Kurucu ögesidir. Çanakkale’de insanların kanları birbirine karışmıştır, yürekler ortaklaşmıştır. Bu cumhuriyet kurulurken Kürt ile Türk yan yana durarak, Dumlupınar’da da Sakarya’da bir arada durarak kurulmuş bir Cumhuriyet’ten bahsediyoruz.
‘ARTIK SİYASET KONUŞMAK YETERLİ’
Mızraklı’nın kelamını kesen mahkeme lideri, “Bu süreci daima tek taraflı olarak bakıyorsunuz. Biz esasen vakaları, herkesi gözü önünde cereyan eden vakalar. 45 dakika konuştunuz. Savlar ile ilgili yalnızca siyasal faaliyetler dediniz, aksiyonlar ile ilgili tek söz konuşmadınız. Gerisi siyasal açıklamalardır. Artık siyaset konuşmak yeterli” sözlerinde bulundu.
Ortaya giren Mızraklı’nın avukatı Şevin Kaya, “Müvekkilimize tek taraflı baktığını söylüyorsunuz. Tarafı açıklarsanız, müvekkilimizde savunmaya devam eder. Müvekkilimi neyle itham ediyorsunuz. Müvekkilimiz, bu evrak konusu hadiselere ait savcılık makamı nasıl ki hareketleri tek tek sıraladıktan sonra PKK/KCK hakkında genel bilgi veriyorsa müvekkilimde ona nazaran kapsamlı kıymetlendirme yapıyor. Kelamının kesilmemesini talep ediyoruz” diye belirtti.
Savunmasına devam eden Mızraklı, “Sayın lider ben sizi çok iyi anlıyorum. Bu vicdan, kalp kim yaparsa yapsın, bayanlar, çocuklar ömrünü yitirmiş ise gözünü kapatıyorsa kahrolsun. Final dershanesinde bomba patlatıldığında, çocuklar orada hayatını yitirdiğinde ben gidip, karanfil bırakanlardanım. Ben belediye lideri iken Kulp’ta bomba patladığında kınayanlardanım. Tarafı olmayan insanlara dönük aksiyon olursa bunun karşısında oldum, partim oldum. Bu çatışma mekaniğinden çıkılması, adım atılması ve yüzleşmenin yapılması gerektiğini söyledik, söz ettik. Biz şu yaparsa ses çıkarmayalım, bu yaparsa ses çıkaralım, kusura bakmayın biz kimsenin konseyi saati değiliz. Kimsenin propaganda makinesi de değiliz. HDP Türkiye siyaseti üreten bir partidir” dedi.
7 Haziran 2015 seçimleri akabinde yaşananları anlatan Mızraklı’nın savunması bir kere daha mahkeme lideri tarafından dava ile alakası olmadığı gerekçesiyle kesildi.
‘BİR KADRO ŞEYLERİN KAPILARINI ARALAMAM GEREKİR’
Mızraklı ise dava belgesinde hafızası ve içeriğinin kapsamlı olduğunu bunun açıklığa kavuşturulmasının ehemmiyetine dikkati çekti. 27’nci periyot milletvekili olarak hazırlanan binlerce fezlekeden yargılanan birinci vekil olduğunu da aktaran Mızraklı, “Sayın Lider, şayet burada adil yargılanmaya ait birtakım şeyleri hatırlatmak istiyorum. Dezavantajlı durumda olan benim. Bunun da bir mühlet kısıtlılığı ile kısıtlanması da farklı bir sorun. Burada anlattığım sıkıntıları anlatamazsam şayet milletvekilliği yaparken açılan soruşturmaların art planı ortaya çıkmaz. Bir grup şeylerin kapılarını aralamam gerekir. Rahim Penahi ismiyle bir fezleke olmasına ben şaşırıyorum. Penahi, Türkiye’de yakalansa siz yargıçlar onun teslim edilmesini istemezsiniz, zira orada idam cezası var. Artık bu türlü bir gerçeklik oluyor” diye konuştu.
ÜÇÜNCÜ DEFA KELAMI KESİLDİ
Mahkeme heyeti üyesi bir hakim üçüncü kere Mızraklı’nın kelamını keserek, dava belgesinde yer alan aksiyonlara dair savunma yapmasını talep etti. Hakim, Mızraklı’nın bir an evvel savunmasını sonlandırmasını belgeyi savcılık için mütalaaya göndereceğini belirtti.
AVUKATLAR: SAVUNMA ENGELLENİYOR
Heyet üyesinin müdahalesine Mızraklı’nın avukatları Şevin Kaya ve Dilek Kurt kelam aldı. Avukat Kaya, müvekkilinin hem eski milletvekili hem de belediye lideri olduğunu kelam konusu hareketlerin de siyasi faaliyetlere ait politik bir dava olduğunu söyledi. Avukata da müdahale eden mahkeme lideri, “Politik bir yargılama değil. Örgüt propagandası politik bir yargılama değil. Siyasi faaliyet yargılaması diyebilirsiniz” dedi.
Müvekkilinin savunmasına mahzur olduğunu belirten Kaya, “Biz politik bir yargılama olarak nitelendiriyoruz. Türkiye’nin 40 yıllık siyasi geçmişe dair savunma yapıyor. Müvekkilim isterse akşama kadar savunma yapar. Savunma hakkını engelleyemezsiniz” diye belirtti.
Mahkeme lideri, “Biz burada siyasetçi yargılamıyoruz” diye karşı çıktı.
Son defa kelam alan Mızraklı, “Hukukun önünde herkesin eşit olması gerekir. Ben vicdanda, adaletten bir arada bahsettim. Benim siyasetçi olduğum devirde dahil olduğum etkinlikler, siyasal özgünlükte verasette tutup, öbür bir noktada ele almanın manası yok. Hayatım boyunca tek taraflı olmadım” diyerek sözünü tamamladı.
Orta kararını açıklayan mahkeme heyeti, evrakın savcılığa mütalaa için gönderilmesine karar vererek, bir sonraki duruşmayı 13 Ocak 2021 tarihine erteledi.
Gazete Duvar
