SAADET Partisi Genel Lideri Temel Karamollaoğlu, parti genel merkezinde zoom üzerinden yapılan Vilayet Liderleri ve Vilayet Müfettişleri toplantısında konuştu. Karamollaoğlu, Türkiye’nin 1950’den sonraki en gergin periyodunu yaşadığını söyledi.

Karamollaoğlu, özetle şu iletileri verdi:

DÜN O KARARLARA MUHTAÇTI: Sıkıntı bir periyottan geçiyoruz. Yani korona virüsü belası güya tuz biber üzere oldu yaşadığımız badirelere. Fakat temel itibariyle, ülkemizi son 18 yıldır yöneten maalesef AK Parti, ülkemizde görünür bir ekip adımların atılmasına, güya ülkemiz kalkınıyormuş gelişiyormuş üzere gösterilmesine karşın her geçen gün insanımızın kahırları arttı. Kaygısı büyüdü. Bir kez toplumsal hayatta, son vakitlerde tahminen Cumhuriyetin kuruluşundan 1950’lerden sonra diyelim tam demokratik hayata geçişten itibaren en gergin devri yaşıyoruz. Bilhassa geriliyor Türkiye. Ya vatanseversin yahut hainsin. Bulunduğun yere bağlı. İktidarda bulunanlar muhalefeti hainlikle suçluyor. Ülke bu türlü yönetilmez. Bu türlü davranmak kimseye yarar vermez. Yaptığınız yanlışların üzerini emsal tutumlarla örtemezsiniz. İktidara gelirken bu türlü demiyorlardı. Adalet arıyorlardı. İnsan Haklarına riayet edilmesini istiyorlardı. Avrupa Birliği’ni gaye olarak görmeleri, orayı benimsemeleri, güya Avrupa’daki insan haklarına gösterilen ihtimamın memleketimizde de gösterilmesi, oradaki adaletin burada da tecelli etmesiydi. Lakin bugün Avrupa’da yaşananların 10’da birini bile burada görmem mümkün değil. ‘Orada verilen kararlara ben uymam’ diyor. Dün o kararlara muhtaçtı kendisi.

İSRAF, YOLSUZLUK HAVZASI: Öbür taraftan Türkiye bir yolsuzluk, israf, rüşvet havzasına döndü. Devlette işiniz varsa kesinlikle bir şeyler ödemek mecburiyetindesiniz, resmi ödemelerin dışında. Sayılar milyarlar, milyarlarca dolar ile söz ediliyor. Onun içinde Türkiye’de artık yatırımlar durdu. Yalnızca devletin yaptığı, yapacağı hizmet yatırımları var. Onları da zati kimin evvelce alacağı aşikâr. Şeffaflık denilen iş tarihe karıştı. Artık biz bu türlü bir ülkede yaşıyoruz. Allah’tan korkun. Bir memleketi bir ülkenin insanlarını bilhassa sizin üzere düşünmedikleri için, sizi siyaseten artık tercih etmedikleri için ötekileştirmeye, itelemeye hakkınız var mı? Bundan ötürü da daima kan kaybediyorlar kan kaybettikleri için de kusurlarını düzelteceklerine kabahati vatandaşa kesiyor. Gerisinden da her geçen gün, biraz daha hukuksuz davranmaya ve insanları itham etmeye, ezmeye meylediyor.

İŞİN ÜÇ KAĞITÇILIĞINI YAPACAK ADAM ARIYOR: İktisatta kendilerine nazaran daima prensipler değiştiriyorlar, beşerler değiştiriyorlar. Sayılar hakikat çıkmıyor mu, yanılgıyı kendisinde arayıp sayısı düzelteceğine, o sayısı ilan eden adamları değiştiriyorlar. El insaf. TÜİK Lideri oldu diye bir adam sayıları sizin istediğiniz üzere üretemez ki. ‘Onu üretemiyorsan sen beceriksizsin. Git yerine öteki birisi gelsin beni tatmin edecek sayı istiyorum’ diyor. Nasıl yaparsan yap, o benim işim değil senin işin. İşin ehlini aramıyor. İşin üç kağıtçılığını yapacak adam arıyor. Böylelikle sen memleketi düzeltemezsin ki…

RUH OLUYOR, KAYBOLUYORLAR: Memleketin sorunları, insanların hissettiği ile ortaya çıkar. İşsizlik bitiyor artık, lakin işsiz sayısı artıyorsa senin bitiyor demen işsizliği ortadan kaldırmıyor. Halk yaşıyor. Çalışan insan adedi artarken, işsizlik azalır mı? İki sayısı birden veriyor. Çalışan da azalıyor, işsizlik de azalıyor. Nereye gidiyor bizimkiler. Ruh oluyorlar. Kayboluyorlar. Şayet bir ülkede sahiden geçim problemi artıyorsa, bir avuç azınlık kendi bulundukları bölgede ‘Bu ne demek diyor ya, nasıl azınlık, soframızda ne eksik’. Yanlışsız senin sofranda eksik yok fazlası var ancak bir de git garibanın sofrasına bak bakayım. Onun sofrasında ne var. Çöpten topladığı ekmek var. Bunu nasıl düzelteceğini de bilmiyor. Bu sefer yeni vergilere, bu sefer artırımlara başlıyor lakin bu da muhakkak tahlil olmuyor. (ANKA)

Gazete Duvar