Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, İmralı’da ve cezaevlerinde tercide karşı açlık grevi başlatanların taleplerinin karşılanması gerektiğini söyledi.

Partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen Günay, “Ne yazık ki Türkiye İnsan Hakları Günü’nü iktidarın topluma karşı sistematik hale gelen akınları ve ağır bir insan hakları ihlali tablosu altında karşılıyor. AKP-MHP bloğu insan haklarını katlederek insanlığa, demokrasiye, özgürlük bedellerine meydan okuyor. OHAL ve KHK rejimi ile cezasızlık belgeleri, azap, infaz, kayyumlarla insanlığa meydan okuyorlar. Tutuklamalar, ihraç ve hasta tutsakları yazgısına terk ederek insanlığa meydan okuyorlar” dedi.

Eşit, özgür ve kardeşçe bir ömrün temelinin insan hakkı olduğunun altını çizen Günay, iktidarın bu temel hakları ayaklar altına aldığını söyledi. Günay, şöyle devam etti:

16 BİN HDP’Lİ GÖZALTINA ALINDI: Siyasi soykırım operasyonlarında Eş Genel Liderlerimiz, milletvekillerimiz, il-ilçe eş liderlerimiz, yöneticilerimiz, üyelerimizin de ortalarında olduğu 16 bin 490 kişi gözaltına alındı, 3 bin 695 kişi tutuklandı. Tutuklananlar ortasında 93 vilayet eş liderimiz, 194 HDP ilçe eş liderimiz, 18 milletvekilimiz, 23 MYK, 21 PM üyemiz, 800’ü aşkın vilayet ve ilçe yöneticimiz bulunuyor. Hala 7 milletvekilimiz ve 15 MYK üyemiz rehindir. 13 milletvekilimizin milletvekilliği düşürülmüştür. Yalnızca 19 Ağustos 2019’dan bu yana, 3’ü Büyükşehir, 5’i Vilayet, 33’ü İlçe, 7’si belde belediyesi olmak üzere toplam 48 belediyemizin kayyım darbesiyle gasp edildi. 37 Belediye Eş liderimiz hukuksuz bir halde tutuklandı. Hala 18 Belediye eş liderimiz rehin tutulurken, 7 Belediye Eş liderimize konut mahpusu verildi. 82 Belediye Meclis Üyemiz misyondan uzaklaştırıldı, 119 belediye meclis üyemiz gözaltına alındı, 2’si tutuklandı.

EN BÜYÜK HAK İHLALLERİ: 14 Aralık kent ablukalarında yaşanan insani, kültürel ve toplumsal yıkımın üzerinden 5 yıl geçti. 11 vilayet ve 49 ilçede uygulanan sokağa çıkma yasağı ismi altında uygulamaya konulan kent ablukaları periyodu, bu toprakların tarihindeki en büyük hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri ve vahşet tablolarından biri olarak tarihe geçti. Şırnak, Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin, Yüksekova, Silvan, İdil ve Dargeçit ilçelerinde aylarca süren ablukaların üzerinden beş yıl geçmesine karşın işlenen ağır kabahatler ilgili açılan davaların hiçbirinde bir ilerleme sağlanamadı, birden fazla dava takipsizlikle sonuçlandı, birçok aile cenazesine bile ulaşamadı.

ERDOĞAN BİR DEFA DAHA YARGIYA TALİMAT VERDİ: Erdoğan, evvelki devir Eş Genel Liderimiz Selahattin Demirtaş’ın, Yüksekdağ’ın ve rehin arkadaşlarımızın içeride tutulması için bir sefer daha yargıya talimat verdi. ‘Demirtaş’ın hakkını koruyacak değiliz, yargımız Demirtaş’a bu türlü bir imkân tanımaz. Tahliyesinin asla önünün açılmasına yol vermeyiz’ diyerek Demirtaş’ı ve binlerce HDP’linin şahsen kendisinin talimatıyla içeride tutulduğunu bir sefer daha itiraf etti. Biz de tam olarak bunu söylüyoruz, arkadaşlarımız, partililerimiz yargı kararlarıyla değil, Erdoğan’ın sarayın siyasi kararlarıyla içeride rehin tutuluyor diyoruz. Erdoğan işte bu gerçeği itiraf ediyor. Aslında hiç gizlemedi bunu, daha dün AİHM kararı sonrası ‘Karşı atağımızı yapar işi bitiririz’ dediğinde yargıya talimat veriyordu bugün de yargıya talimat veriyor. Biz de diyoruz ki, arkadaşlarımızın özgürleşmesinin de toplumun sizden kurtulmasının yolunu da size karşın uğraşımızla biz açacağız. Size karşın bu ülkeyi özgürleştireceğiz.

ÇIKIŞ YOLU ÖCALAN ÜZERİNDEKİ TECRİDİN SON BULMASI: 22 yıldır ağır bir tecrit altında tutulan Sayın Abdullah Öcalan, 2013-2015 yılları ortasında tahlil ve demokratik müzakerelerin Türkiye’yi nasıl refaha ve huzura kavuşturacağını gösterdi. O devir bize ‘Çözüm sürecinin fakat filmini’ yapabilirsiniz diyenler, son 5 yıldır ülkeyi endişe sineması senaryosuyla yönetiyorlar. Buradan çıkış yolu Sayın Öcalan üzerindeki tecridin son bulmasıdır, problemleri diyalog ve müzakere yoluyla çözmektir. Bu karanlık tabloya son vermenin yolu, baskı ve akın kime karşı gelişirse gelişsin karşı çıkmaktır. İşte bu tahlil için yine cezaevleri, başta tecridin sona ermesi için yine açlık grevine başladılar. Şunu açıkça tabir ediyoruz, açlık grevine giren tutsakların tahlil talebi talebimizdir, bu talepler karşılanıncaya kadar çabaya devam edeceğiz. Türkiye’nin bu talepleri karşılamaktan diğer talihi yok, öbür yolu yok. Şayet bu tahlil şartlarını yaratamaz, Türkiye’nin bu durumdan çıkarmanın yollarını bulamazsak, bu ülkenin çöküşünde hepimiz sorumluluk sahibi oluruz. Çocuklarımızın ve gelecek jenerasyonların yüzüne bakamayız. Hepimiz ağır bir sorumluluk ve vebal altındayız. Bu yok oluşu ve ülkenin uçuruma sürüklenişini izleyemeyiz. Bu sorumlulukla hareket ediyoruz dün olduğu üzere bugün de direnişi ve çabayı yükseltiyoruz. Değiştirecek gücümüz, yarına dair umudumuz, kazanacağımıza ait inancımız var.

KİMSE IRKÇILIKTAN CEZA ALMADI: Türkiye’de devletin kurumları ve sivil ayakları ile sürdürdüğü esaslı bir sistematik ırkçılık var. Kiliselere, cem meskenlerine saldıran, toplumsal medyadan Kürtlere, Ermenilere, Musevilere vefat davetleri yapan hiç kimse ırkçılıktan ceza almadı. Şahsen iktidar sözcüleri tarafından nefret kabahatleri rutin halde işleniyor. Türkiye’de yaşayan halklar ve inançların yıllardır yaşadığı katledilme, yakılma, yok sayılma, lisanlarının kültürlerinin yasaklanması, en temel hakların tanınmaması ırkçılıktır. Amed spor, Cizre Spor’un yaşadıkları ırkçı atakların dünyada eşi gibisi yok. Bütün bunlara tek kelam söylemeyen hatta ırkçılığı besleyenlerin Başakşehir maçı sonrasında tavırları iki yüzlücedir. Utanç vericidir. Biz bu ülkedeki ırkçılığa da Paris’teki ırkçılığa da tıpkı hassasiyetle karşı çıkıyoruz. O yüzden enternasyonalist çabayı yükseltiyoruz. (MA)

DIŞ SİYASET

İktidarın dış siyasetini eleştiren Günay, “Ülke içinde tek adam rejimi kurup her şeyi kendisine bağlayanlar, dış siyasette ise ülkeyi dışa bağımlı hale getirdi. İçeride de dışarıda da savaş siyasetiyle ömrünü uzatmaya çalışan AKP dış siyasette da sıfırı tüketti, dünya açısından kriz üreten konumdadır. Bir taraftan ABD ile S-400’ler başta olmak üzere birçok alanda sıkıntılar yaşarken öte yandan AB ile başta Doğu Akdeniz, mülteciler üzere temel bahislerde önemli ayrışmalar yaşıyor. Düne kadar içerideki baskıcı idaresini sürdürmek için dış güçlere sırtını dayayan AKP, bu siyasetini değiştirmeden, tıpkı vakitte her alanda düşman yaratarak ömrünü uzatmaya çalışıyor. Avrupa Birliği ve memleketler arası güçlerin AKP ile çıkar münasebetleri çerçevesinde yürüttükleri pazarlık siyasetinin de artık sürdürülebilir bir tarafı yok” dedi.

AB-ABD YAPTIRIMLARI

Türkiye’ye yaptırım kararının ABD Temsilciler Meclisi’nden geçtiğini söz eden Günay, şunları söyledi: “Daha evvel de senatodan geçen yaptırım kararı Trump’ın imzalamamasıyla yürürlüğe girmemişti, ama gelen son haberler Trump’ın yaptırım kararlarını onayladığı tarafında. Yeniden maalesef AKP iktidarı periyodunda bir birinci yaşıyoruz. ABD yaptırımları konuşurken, AB Başkanlar Zirvesi’nde de ‘Türkiye’ye yaptırım’ kademeli olarak yapılması kararı haberleri geliyor. Aslında Avrupa Birliği, Türkiye’nin adım atmaması halinde Mart ayında yaptırımları genişletme eğilimde. Hem ABD hem de AB ülkelerinin Türkiye’ye yaptırımları önemli bir başlık olarak gündemlerine alması Türkiye için önemli bir durumdur. Türkiye bu durumu değiştirebilir, Mart’a kadar AB tarafından tanınmış süreyi fırsata dönüştürebilir. Bir beklentimiz yok ancak atılacak adımlarla Türkiye’nin içeride ve dışarıda içine sürüklediği bu dar boğazdan çıkması mümkün olabilir.

BARIŞÇIL SİYASET DAVETİ

Fakat iktidar bu tablo karşısında ‘Ülkeyi daha ne kadar uçuruma sürükleyerek çıkar sağlayabiliriz?’ anlayışı içinde ve ülkeyi ateşe verip önünde ısınmaya çalışmaktadır. Bizim iktidarın bu yıkım siyasetine, iflas eden bu diplomasi anlayışına karşı tutumuz nettir: Türkiye halklarının geleceğiyle oynamaktan vazgeçin. ABD ve AB’den çıkacak mümkün yaptırımların faturası bütün halkın sırtına yüklenecektir. Ve herkes bu doruklardan çıkan her türlü olumsuz kararın, yaptırım uygulamasının sorumlusunun savaşı, hukuksuzluğu, şantajı dayatan bu iktidar olduğunu biliyor. Halkların S-400 yahut F-35’lere gereksinimi yok. Tek gereksinimimiz içeride de dışarıda da barışı sağlamaktır. Zati diplomasi bunun için vardır. Lakin AKP, her alanı nasıl militarist siyasetin tabanına dönüştürebilirim diye düşündüğü için diplomasinin de içini boşaltarak bir savaş cephesine dönüştürmüştür. Türkiye halklarının geleceği militarist dış siyasetle değil, bölgesel ve global barışa vesile olacak bir anlayışla gerçekleşecektir. İki yol var Türkiye için: Ya sorunun bir kesimi olmaya devam edecek, ya da barışçıl siyasetlerle tahlilin bir modülü olmak için uğraş sarf edecek.”

AB’YE DAVET

“İki yüzlü” siyaset uyguladığını belirttiği AB ülkelerinin tavrını da eleştiren Günay, “Son olarak AB ülkelerine de söyleyecek kelamımız var. Yıllar boyunca AKP iktidarının kendi halkına yönelik izlediği anti demokratik uygulamalara göz yumarak AKP’nin insan haklarını yerle bir etmesine, saldırganlaşmasına göz yummanız hiçbir şeyi değiştirmedi. Dertle izlediğiniz durum bugün yalnızca Türkiye’yi değil, Suriye’yi, Libya’yı, Yunanistan’ı, Ermenistan’ı sarmış durumda. Avrupa Birliğini insan haklarını ve demokrasiyi, temel pahaları pazarlık konusu yapmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz. AB özgürlüklerden yana tavır almalıdır. Siyasetçilerin, insan hakları savunucuların, gazetecilerin hukuksuz bir formda AKP tarafından rehin tutulması ve buna göz yumulması AKP’yi bugünlere getirmiştir. Dileriz bundan sonra bu anlaşılır ve insan hakları-demokrasi üzere pahalar temel alınarak bir yaklaşım sergilenir” diye konuştu.

PANDEMİ

Türkiye’nin salgın siyasetleri üzerinden de iktidara yüklenen Günay, şunlara dikkat çekti: “Turist gelecek, AVM sahipleri, fabrika sahipleri kar yapacak diye milyonlarca insanın hayatını tehlikeye attılar. Gerçekleri söyleyen doktorları gaye aldılar, tehdit ettiler. İşte artık içerisinde bulunduğumuz durum ortadadır. Pandemi sürecini başından bu yana yönetemeyen AKP-MHP iktidarı, sıhhat sisteminin çökme noktasına gelmesinden sorumludur. Ağır bakımlarda yer olmadığı için ömrünü yitiren insanlarımızın vefatından problemlidir. Beşerler, birçok sorunda olduğu üzere pandemi konusunda da iktidarın kendilerine palavra söylediğini biliyorlar. İşte bunun için aşı açıklamalarına da mevt sayılarına da inanmıyorlar. AKP-MHP iktidarını, bu iktidarın sıhhat bakanını bir defa daha uyarıyoruz. İşverenler ve sizin çıkarlarınız insan sıhhatinin önünde değildir. Bir an evvel sıhhat meslek örgütlerinin, bizlerin ikazlarını dikkate alın. Bunu yapmadığınız sürece alınmayan tedbirlerden ötürü yaşanan her vefatın sorumlusu sizlersiniz. Binlerce çalışanın bir ortada çalıştığı fabrikalar kapatılmadıkça, milyonlar her gün toplu taşıma araçlarında duraklarda işe gitmek zorunda kaldıkça bu sorunu çözemezsiniz.

Pandemi nedeniyle işsiz bıraktığınız milyonlarca hizmet dalı çalışanı, yüzbinlerce küçük esnaf için gerekli bütçeyi ayırmak zorundasınız. Kendi yandaşlarınıza çifter, üçer, dörder maaşlarla, bir küme yandaşınıza akıttığınız paralarla huzur, zevk ve sefa içerisinde yaşıyorsunuz. Milyonlarca insanı ise pandemi şartlarında açlığa ve sefalete mahkûm ediyorsunuz. Beşerler açlıktan mı pandemiden mi ölelim ikilemi ile karşı karşıya bıraktınız. Bundan utanın.”

TABAN FİYAT

Partisinin taban fiyatın net 4 bin TL olması talebinin sürdüğünü tabir eden Günay, “Buna dair bütün dataları paylaştık. Enflasyon, döviz kurundaki artışlar, TL’nin yüksek paha kaybı, elektrik, doğalgaz ve temel besin kalemlerine gelen yüzde 30’un üzerindeki artırımlar aslında mecburî bir biçimde taban fiyatın en az 4000 bin TL olmasını gerektirmektedir. Bizler uygulanacak artırımın AKP iktidarının başarısız ve aciz iktisat idaresi karşısında tekrar erimemesi için teklifimizi yineliyoruz. Saraya, israfa, lükse, işverenlere değil alın terinin sahibi işçilere kaynak ayrılmasını istiyoruz. Biz sermayeye karşı emeği, eşitsizliğe karşı adaleti, palavraya ve sömürüye karşı hakkı ve hukuku savunacağız. Üreten biziz, yöneten de biz ezilenler ve işçiler olacağız” dedi.

CEZAEVLERİ

İmralı tecridine karşı cezaevlerinde 15’inci gününde devam açlık grevi aksiyonlarıyla ilgili Kürtçe açıklamalarda bulunan Günay, “AKP-MHP Türkiye’yi tüm halklar için birer cezaevine dönüştürmeye çalışıyor. Bugün binlerce insan hatasız bir formda kanıları nedeniyle cezaevlerindedir. Cezaevlerinde durumlar daha kötüleşir. Cezaevlerinde başlayan açlık grevleri Sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecridin kaldırılması için başladı. AKP, İmralı’ya dair hukuk ve insan hakları kriterlerini tanımıyor. Hem kendi maddelerini hem de milletlerarası kanunları yok sayıyor. Türkiye’yi büyük bir cezaevine dönüştürerek, insanları nefessiz bırakmak istiyorlar. Cezaevlerinde binlerce siyasi tutuklu bu siyasetlere karşı çıkmak için grevde. Bu makus şartların değiştirilmesini istiyorlar. Cezaevlerindeki açlık grevleri demokrasi için yapılıyor. Onların talepleri bizim taleplerimizdir, bu davet karşısında sessiz kalmayacağız” biçiminde konuştu.

Gazete Duvar